Bisikletle Karadağ(Montenegro)

Üstüne çadır kurduğum yüzyıllık sarnıçtan son bir defa su çekip, suyun bir kısmıyla çay demlemiş, bir kısmını da içmek üzere yanıma almıştım. Çadırımın yakınlarında bulunan sınır kapısı dağın başındaydı; sınır kapısından deniz kıyısında bulunan Hersek Novi'ye kadar, suyumdan ancak birkaç yudum içme ihtiyacı hissettim, Sabahın erken saatlerinde Bosna Hersek topraklarında başlamıştı iki tekerli yolculuğum; günün ortası olmadan Hersek Novi'deydim; buraya kadar neredeyse hiç pedal çevirmeden indim. 
Günlerdir sakin yollarda bisiklet sürüyordum, neredeyse terkedilmiş diyebileceğim küçük köylerden, mezralardan geçmiştim, bazılarında gecelemiştim, hatta birisinde seyyahların piri Evliya Çelebi ile karşılaşmıştım; Yolculuğumun bu şekilde devam etmesinden hoşnuttum da... Bu sakin günlerden sonra Hersek Novi'nin, çoğu kişinin normal olarak algılayabileceği trafiği benim başımı döndürdü. Aslında kıyı boyu hattını takip etmeseydim daha kısa bir yoldan Arnavutluk'a geçebilirdim; ama hiçbir yeri hızlı bir şekilde geçmek gibi bir amacım olmadı. Bu küçük ülkede, daha çok yer görmek istiyordum; özellikle kıyı boyundaki tarihi yerleşim yerleri, adalar, kuleler, kaleler ilgimi çekiyordu. Bu nedenle uzun yolu tercih ettim; buradan sonra Risan'ı, Perast'ı, Kotor'u, Tivat'ı geçerek kıyı boyu hattında dolambaçlı bir yol izleyerek birkaç günün ardından Arnavutluk İşkodra'ya geçebileceğim.
Hersek Novi'den sonra Kamenari'de mola anımda, yanıma gelen bir arkadaş gideceğim istikameti sorduktan sonra buradan hemen karşı kıyıda görünen ve bu kıyıya 1 kilometre kadar uzaklıkta bulunan Lepetane'a kara yolundan, körfezin kıyısından dolaşarak gitmek istersem 50 kilometre yol gitmem gerektiğini söyledi.  Buradan Lepetane'a feribot olduğunu, gereksiz yere yorulmadan ve yolu uzatmadan, hızlı bir şekilde, feribotla Lapetan'a geçebileceğimi söyledi. Ona döndüm ve dedim ki amacım hızlı olmak olsaydı, bisiklete biner miydim? Amacım: herhangi bir yere varmak değil; herhangi bir yere giden yolda olmak hacı...
Aheste aheste yola devam ettim; sonra demir leydim Gülbeyaz ile Kayaların Leydisi dedikleri adayı izledik. Kayaların Leydisi'nin başı epey kalabalıktı; küçük iskelesine yanaşan teknelerin birisi kalkmadan ikisi hemen demir atıyordu... Karşısındaki Sveti Djordje Adası daha sakin görünüyordu. Sağımda masmavi deniz, solumda aşılmaz görünen yüce dağlar manzaramın parçasıyken, taş işçiliğinin en nadide örneklerini gördüğüm güzel yerleşimlerden geçtim; fakat bir çoğunu fazlaca kalabalık ve turistik gördüm. Taş evler öylesine güzel inşa edilmiş ki, bir devirden çok daha fazla devire hitap ediyor; fakat onlarda önceden olan, artık olmayan bir şey var gibi, turist yığınlarının arasında ruhlarını kaybetmiş gibiler; nihayetinde de onlar artık ev değiller; çoğu gerçek sahiplerinin ellerinden alınmış, birçoğu ya pansiyona, ya lokantaya, ya da otele dönüştürülmüş... Buralarda çok fazla duramadan Kotor'a vardım. Kaleleri severim, bu nedenle Kotor Kalesi'ne çıkmak istiyordum; ama Kotor'un ve kaleye giden yolun çok kalabalık olduğunu görünce kaleye çıkmaktan vazgeçtim. Kotor'dan Budva yönüne giden kestirme ve işlek olan yola da girmedim, sahilden yoluma devam ettim.
 
 
Yolumun sağı deniz, solu duvar gibi yükselen bir dağ yamacı olduğundan çadır kurmaya müsait pek fazla alan göremiyordum, buralarda daha çok karavancıların kullandığı epey kamping var. Bunlardan bir kaçına yer sordum, benim 2 metrekarelik çadırım ve 2 tekerlekli bisikletim için yer bulamadım. Geç saatlere kadar pedal çevirdikten sonra Tivat civarında bir kampingin arka taraflarında nihayet bir yer bulabildim; ama burada görevli kişinin tavırlarından memnun kalmadım; daha misafirperver karşılanmak isterdim. Buraya çadırımı kurduktan sonra duş aldım, bu iyi oldu, tuzun tadına tekrar bakmamak için denize girmedim. Ertesi sabah yakınlarda bulunan bakkaldan 10 adet yumurta aldım. Protein ihtiyacımı genellikle ton balığından karşılamaya çalışıyordum; ama epeydir yumurta yemiyordum;  bitirebilir miyim diye de düşünerek  bunların 8 tanesini pişirdim. Eğer bu 8 yumurtayı yiyebilirsem, bu benim için bir öğünde yiyebildiğim yumurta sayısı rekoru olacak. 8 yumurtayı zorlanmadan yedim, diğer ikisini de pişirseymişim yiyebilecekmişim, zaten 8 yumurtayı yiyebilen adam, 2 yumurtayı neden yiyemesin ki... Sonra hazırlandım, kalan 2 yumurtayı yolda kırılabileceklerini düşünerek bir kaç gündür burada kalmakta olan iki Çekyalı arkadaşa verip yola koyuldum.

Tivat'tan sonra sağlam bir yokuş çıkıyordum; ama bana  hiç de yokuş çıkıyormuşum gibi gelmiyordu; bir ara yavaş yavaş ilerleyen bir karavanı solladığımı farkettim. Kendimi durduramıyordum; sonra kahvaltıda sekiz yumurta yediğim aklıma geldi. Üzerinde olduğum yolun manzarası muhteşem manzaralara sahip; ama çok fazla sayıda motorlu araç geçiyor, sahiller güzel; ama kalabalık. Sveti Stefan Adası ve bitişiğindeki kumsal bulunduğum tepeden muhteşem görünüyor; ama orası da çok kalabalık. Adaya mı uğrasam yoksa yola devam mı etsem diye düşünürken, sahilden ayrılıp yukarı tepeye doğru giden bir yol gördüm; daha fazla düşünmeden bu yola girdim. Bu yola girmem iyi oldu; çünkü yoldan çok daha az araç geçiyordu... Yine bir yokuş çıkıyordum ve yine bana yokuş çıkıyormuşum gibi gelmiyordu, sekiz yumurtanın hikmeti... Bir süre sonra yumurtaların etkisi geçti tabi, biz de insanız, yokuşlar artık yormaya başlamıştı, kıyıdan uzakta, susuz topraklarda sürüyordum. Suyum bitmişti,  su doldurabileceğim bir yer arıyordum.

Karadağ'ın, bu, dağlık, sakin, çorak bölgesinden, Arnavutluk sınırına doğru ilerlerken kitabesi Türkçe yazılmış 107 yıldır orada duran bir çeşme ile karşılaştım.... Nasıl gururlandım... Kitabede: ...Mısırlı Halim Paşa'nın silahdârı, Mustafa Kâliman Ağa'nın ruhu için Fâtiha... yazıyordu. Yaşadıkları devirlerin çok sonralarında buradan geçen bir demir atlıyı da düşünen atalarımız ne güzel insanlarmış. Çok yol gitmeden, daha yakın tarihlerde yapılmış bir kaç hayır çeşmesi ile karşılaştım. Belli ki bu bölgede Müslümanlar yaşıyor, cari sadaka kültürü devam ediyor, bayrağı devralan birileri var...

 Akşam üstü, karşısında ve yanında zeytinlikler olan, yol kenarındaki boş bir arsaya çadırımı kurdum, çadırımı kurduktan sonra yakındaki çeşmeden su aldım.  Çeşmeden doldurduğum suyun bir kısmıyla önce duş aldım, sonra makarna pişirdim, çay demledim. Sonra yatma ihtiyacı hissettim, demek ki yorulmuşum, sekiz yumurtayla bir yere kadar.

Ertesi sabah bir saat kadar sürdükten sonra küçük bir kulübenin ve bir kaç polisin olduğu Karadağ-Arnavutluk sınırına geldim. Buradaki polisler elleriyle işaret yapıp devam etmemi söylüyorlardı; burasının ön kontrol noktası olduğunu düşünüp yoluma devam ettim. Biraz sonra başka bir kulübenin ve başka polislerin olduğu bir kulübenin daha yanından geçtim, buradaki görevli de devam etmemi söyledi. Pasaport kontrolünün daha ileride olduğunu düşünüp yoluma devam ettim. Birkaç kilometre daha yol gittim ama sınır kapısına benzeyen bir şey göremedim; uzakta minaresi görünen bir köye geldim, köyde karşılaştığım birisine sınır kapısını soracak oldum; anlaşamadık. Yoluma devam ettim, İşkodra'ya yaklaşırken pasaportuma çıkış damgası vurulmadan Karadağ'dan çıktığımı ve giriş damgası vurulmadan Arnavutluk'a girdiğimi düşünüyordum. Her iki ülke de uygulaması gereken prosedürü uygulamamıştı. Bu, bir ülkeden kaçak bir şekilde çıkmak ve başka bir ülkeye kaçak bir şekilde girmek anlamına geliyordu. Bir ülkeye, sınır kapısını kullanmadan, dağın başından girmiş birinden farkım yok şu anda. Çoğu ülkede, güvenlik görevlileri, istediği zaman yabancıların pasaportlarını kontrol etmeye yetkili.  Şurada bir polis durdursa nerede senin giriş damgan, buraya kaçak mı girdin diyebilecekti. Böyle bir durumla karşılaşırsam olanı anlatacaktım.

Böyle bir yaşanmışlıkla koca bir ülkeyi, kısa yolu tercih etmeyip dolanarak iki buçuk günde geçtiğimi düşünüyordum.

Bisikletle Balkanlar
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.

Yorumlar

  1. Yine okurken hissettiren bir yazı olmuş. Osmanlıdan kalma çeşme kısımında uzunca bir düşünceye daldım. Bisikletle yaptığıniz bu güzel seyahati bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.🌷 Yeni yazıyı merakla bekliyorum😊

    YanıtlaSil
  2. Ali Hocam yaşadıklarını yazıya dökerek hiç unutulmayacak bir iz bırakmışsın misafirlikte, yüreğine sağlık nice yerlerde gezinme ve yazma şansını bulman dileğiyle yüreğine sağlık.....

    YanıtlaSil
  3. fikrine sağlık kardeşim. başarılı olmuş. tebrik ediyorum. devamını bekliyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız