Gece oldukça kaliteli bir uyku halim olmasına rağmen; orman havasının iyi gelmesinden olacak saat 09:00'a kadar yattım. Günler kısa olduğu için aslında daha erken kalkmam lazım. Şubatın başı olmasına rağmen Kıbrıs'ta çok da soğuk olmayan bir gece geçirdim. -25 extreme derecesine sahip olan tulum bu havada fazla geldi bana. Bir ara artık sıcaktan darlandığım için baş bölgesindeki ipi gevşeterek serinlemeye çalıştım; bu da yetmedi tulumun fermuarını açtım.
Uyandıktan yaklaşık bir saat sonra dün kaleye çıktığım yolu ters yönde alarak Girne'ye geri döndüm. Girneden sağa dönüp Karpaz Yarımadası istikametine doğru yol almaya başladım. Öğle civarı sağa sapıp dik bir yokuşla Beşparmak Dağları'nın eteklerindeki Beylerbeyi Köyü'ne ulaştım. Burada bir manastır var; Bellapais. 3,5 Liraya bir bilet alıp manastırı gezmeye başladım. Bu manastırın ilk sakinleri, Selahaddin Eyyubi 1187 yıında Kudus’ü ele geçirdiği zaman Kıbıs’a göç eden Augustinian mezhebi rahipleri imiş. Manastır, Gotik sanatın bir şaheseri ve Yakın Doğu’daki en güzel örneği olarak kabul edilmekteymiş. Manastırda günümüzde çeşitli konserlerin düzenlendiği bir salon mevcut. Manastır Girne'ye ve denize hakim bir noktada. Kıbrıs'a gidecekler burayı listesine dahil etsin.
Köye saptığım anayoldaki sapağa güzel ve hızlı bir inişle geri döndüm. Anayoldan denize paralel bir şekilde doğuya doğru sürmeye devam ederken, şubatın ikisi olmasına rağmen Kıbrıs'a baharın çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Erik ağaçları çiçek açmış, ekinler diz boyu olmuş, etrafı sarı çiçekler bezemiş.
Dün Girne merkezde "İyi ki kışın geldin. Yazın çok sıcak oluyor buralar; değil bisiklet sürmek, gölgelikten başınızı çıkaramazdınız." gibi söylemleri oldu insanların. Yazın müsait olsaydım yazın gelirdim. Atın ölümü arpadan olsun.
Girne'den doğuya doğru giderken el değmemiş, ayak basılmamış harika plajlar var. Ara ara villa istilası olsa da Kıbrıs hala çok güzel, büyük bölümü hala çok bakir.
Saat 17:00'ye yaklaşmaktayken Kaplıca Köyü yakınlarında bir kumsala çadırımı kurdum. Yemeğimi yedikten sonra ufak bir kumsal yürüyüşü yaptım. Yalnız olunca insan hülyalara dalıp gidiyor. Sonra çadıra girip zaman geçirmek için biraz not tuttum. Şimdilik saat 19:00 ama benim hala uykum yok. Tekrar bir sahil yürüyüşü yaptım. Bu sırada evi aradım. Yaren'im akşam olduğundan habersiz, "Akşama gelecek misin baba?" diyor. Her gün iş için evden çıkarken vedalaşma törenlerinde akşama geleceğim dediğim için geleceğim zamanı akşam olarak bellemiş. Ayrılalı birkaç gün olmasına rağmen çok özledim onu. İlk günlerde hep böyle olur bana. sonra tekrar çadıra girip uyumaya çalıştım. Yarın İstikamet doğu, hedef en doğu. Böylece en doğuya- Zafer Burnu'na kadar gitmeyi planlıyorum.
Ertesi Gün:Kaplıca Köyü-Zafer Burnu(3 Şubat Pazar)
Bugünki hedefim Karpaz Yarımadası'nın en uç noktası olan Zafer Burnu. Bu sabah dün olduğu gibi geç kalkmıyorum. Saat 06:15'te ayaktaydım. Çadırda ve mat üzerinde uyumama rağmen evde bu kadar kaliteli uyuduğumu sanmıyorum. Ortalık alacakaranlık iken çadırı topladım. Kumsalda hafif tempoda bir koşunun yanı sıra ısınma gerdirme hareketlerini yaptım. Genelde yediğim içtiğim benim olur, gördüklerimi anlatırım ama kahvaltı menüsünden bahsetmeden geçemeyeceğim. Dün marketten çokça lavaş ekmeği almıştım. Yanımda yenilebilir (barbunya pilaki, kuru kayısı, salam, reçel, fındık... heralde bu kadardı) ne varsa lavaşın arasına koyup dürüm yaptım. Adını da seyyah dürümü koydum. Bunu evde de deneyeceğim. Beklemediğim kadar lezizdi.
Bugünkü yolum Dipkarpaz'a kadar Yarımadanın kuzeyinden, Dipkarpaz'dan sonra ise yarımdanın güneyinden devam edecek. Yola yakın birkaç kilise var. Bunları gördüm. Bir de Karpaz Yarımadası'nda koruma altına alınmış yabani Karpaz eşekleri varmış. Eşekleri görebilirsem ne ala. Aslına bakarsanız memleketimde ne eşekler var ama bir de Karpaz'ın eşeklerini görelim bakalım, farkı nedir. Zafer Burnu'na doğru Altınkum Sahili ve Apostolos Andreas Manastırı bugün görülecek yerler arasında.
Karpaz Yarımadası'nda doğa inadına bakir. Kıyı boyu engin mavilikler, ayak basılmamış kumsallar var. Bu baş döndürücü kumsallar o kadar çok ki hangisine bakacağım, hangisini çekeceğim şaşırdım. Fotoğraf çekme işini artık sonlandırdım deyip makinemi çantama koysam da defalarca çıkarıp yine çektim. İyi ki çekmişim; bugün bunları size gösterebildiğim için gurur dolu yüreğim.
Yeşilköy'de bir benzinlikte mola verdim. Çalışanların oldukça ilgisini çektim. Nereye gideceğim, nasıl gideceğim ayrıntılarıyla anlattılar. "Market var mı?" diye sordum. Sadece su var dediler. Büyük su aldım; tüm ısrarlarıma rağmen parasını almadılar. Yeşilköy'de köy kahvesinde çay var mı diye sordum. "Sadece sallama var." dediler. Kahve içen köylüleri görünce ben de bir yorgunluk kahvesi içtim. Parasını vermek isteyince, "O ödendi, yolun açık olsun." dedi kahveci.
Eyvallah deyip yola koyuldum. Eşsiz maviliklerin yanından, yemyeşil ekin tarlalarının içinden geçtim. Gün batımından bir kaç saat evvel Altın Sahil'e ulaştım. Yüksek bir noktadan bir süre ağzım açık bir şekilde kumsalı seyrettim. Devamında Apostolos Andreas Manastırı'na ulaştım. Orada tezgahta bir şeyler satan çocuğa nereden su doldurabilirim diye sordum. Manastırın denize bakan tarafını göstererek bir çeşmenin olduğunu söyledi. İçilir mi diye sorunca içilir Abi, şifalı bu su dedi. Başkasına bilmem ama o hararetle içince vallahi bana şifa oldu. Ben bu manastırın Zafer Burnu'na daha yakın olduğunu sanıyordum ama en uca ulaşmak için 5 km kadar daha yol almamız gerekiyormuş.
Gün batımına yakın yine düştük yollara. Uca doğru toprak bir yoldan giderken gözüm sürekli sağımda ve solumda, Karpaz Eşeği arıyorum. Henüz göremedim ama yol üzerinde önce ayak izine sonra kazuratına rastladım. Ne iz sürümü be. Sanki savana'da leopar arıyoruz. Bir ara ansızın sol tarafımdan hırrrt diye bir ses geldi. 50 metre kadar solumdan bir tanesi makiliklerin arasından kafasını çıkarmış, çek bir vesikalık panpa der gibi bakıyordu. Durdum ve çektim bu Karpaz Leoparı'nın(!) fotoğrafını.
Hava kararmaya yüz tutmuşken Zafer Burnu'na ulaştım. Kıbrıs'ın en doğusunda, en kuzeyinde, Zafer Burnu'nda bisikletimle tek başımızayız. Biraz dinlendik, biraz sevindik, biraz hüzünlendik, sanırım yalnızlıktan biraz şairleştik. Çok değişik anlarda birkaç video ve fotoğrafla anı ölümsüzleştirdik. Sonra toprak yoldan bir kaç yüz metre geriye gelip geçerken gördüğüm bir çeşmenin yanıbaşına, dalgaların ve eşeklerin sesini duyabileceğim bir yere çadırımı kurdum. Çeşmenin yalağından bir eşek suyunu içiyordu. Beni farkedince oda ilk gördüğüm gibi önce bir hırrt sesi çıkardı sonra uzaklaştı.
Çeşmenin bir yalağına sanırım eşeklerin içmesi için olacak su biriktirilmiş. Su biriktirilmeyen yalağı tarafında kıyafetlerimi yıkadım.
Akşam yemeğini yerken hava artık iyice kararmıştı. Çadırda gün sonu notlarımı tutarken çeşmeye su içmeye gelen eşeklerin ayak seslerini duydum. Uyumadan önce biraz kitap okudum. Dalgaların kıyıya vururken çıkardığı sesle uyuklamaya başlayınca eşek anırmalarıyla irkilip uyandım. Neden bilmem sonra eşekler sustu. Ben de derin uykulara daldım.
Etap Sonu Fotoğrafları
(2 Şubat Cumartesi)
Çadır Kurduğum yer St Hilarion Kalesi'nin hemen dibiydi.Kaleden ayrılırken son fotoğraflar. İstikamet önce Girne.
Sonra Beşparmak Dağları'nın etklerindeki Bellapais Manastırı
Bellapais Manastırı
Bellapais Manastırı
Bellapais Manastırı. Zaman portakal zamanı, mandalina zamanı, turunç zamanı
Yoldan
Kıbrıs'taysanız soldan sürünüz.
Yolda benim gibi yalnız bir kovboy.
Panagia Pergaminiotissa Kilisesi
Kaplıca Köyü yakınlarında çadır kurduğum kumsal
Ertesi Gün:Kaplıca Köyü-Zafer Burnu(3 Şubat Pazar)
Kaplıca Köyü yakınlarında çadır kurduğum kumsalYoldan
Bu etabın yol kalitesi beklentilerimin üzerinde çıktı. Özellikle İlk defa uzun (3-5 günlük) tura çıkacaklara Kıbrıs'ı şiddetle öneririm. Hem yolları güzel hem de kıyı boyu yapılacak bir tur sizi çok yormaz.
Kıbrıs'ın her tarafını bezemiş sarı çiçekler
Yeşilköy'ün misafirperver sakinleri
Manzara muazzam.
Bir ara yanımdan bir motorcu grubu geçti selam vererek..
Koylar
Ayios Thyrsos Kilisesi
Yoldan
Adını bilmediğim uçsuz bucaksız bir kumsal daha
Yolda çiçek satan Dipkarpazlı çocuklar
Dipkarpaz
Birileri bana Kıbrıs'ta su bulamazsın deyince ben su işini abartmakla kalmayıp çığırından çıkarmışım. Bir ara yanımda 7 litre su vardı. Bu kadar su taşımanın gereksiz olduğunu ancak turun 3. gününde anladım. Yol üzerinde çeşmeler olmasa bile köyler birbirine çok yakın. Yolunuz muhakkak bir köyden geçecek. Her köyden çok rahat bir şekilde su bulabilirsiniz.
Dipkarpaz Camii. Mola ve namaz durağı.
Karpaz Leoparı(!) çıkabilir.
Karpaz Sahilleri
Altınkum Kumsalı
Yarın yine buradan geçeceğim. Işık arkadan gelirken fotoğrafları nasıl olacak bakalım.
Apostolos Andreas Manastırı
Zafer Burnu'na doğru sahiller sessiz, ıssız ve tabiki muhteşem...
Karpaz Leoparı
En doğu, en kuzey Zafer Burnu
Ve gün sonu güzel bir kamp alanı. Kıbrıs'ta yerleşim yeri dışında gördüğüm tek çeşme buradaydı.
İlgili Yazılar
Girne-St Hilarion Kalesi(Bisikletle Kıbrıs-1)İlgili Yazılar
St Hilarion Kalesi-Zafer Burnu(Bisikletle Kıbrıs-2)
Zafer Burnu-Gazimağusa-Lefkoşa-Girne(Bisikletle Kıbrıs-3)
Video, Enler, Bilgiler(Bisikletle Kıbrıs-4-Son Bölüm)
Bisikletle Kıbrıs (ROTA)
Kıbrısta yokuş yok diyorsun ama benim anımsadığım kadarıyla Dipkarpazdan Magosa yönünde giderken bir yokuş vardı. Yeni tulumun hayırlı olsun. Keşke geçen yıl Damalda ve Zagari geçidinde de bu tulum yanında olsaydı. Acaba oralarda da ipini gevşetip fermuarını açar mıydın? :-)
YanıtlaSilHaklısın Abi. Kumyalı Köyü yakınlarında bir yokuş var. Bunun dışında da yokuşlar var. Fakat bunların hiçbirisinin Çam Geçidi'ne çıkan yokuşların yanında esamesi okunmaz. Keşke olsaydı ama Damal ve Zagari Geçidi'nde geçirdiğimiz geceler bana böyle bir tulum aldırdı.
SilAli Hocam tek başına pedallamanın tadı herhalde ancak bu kadar güzel çıkartılabilir,manzara yol boyu çok güzelmiş bu günkü etap çoğunlukla düz olmasından dolayı baya uzun olmuş.Notlarınız bizlere de dersler sunuyor aynı zamanda.Etap sonunda konakladığınız yerdeki eşek anırmalarından benim çıkardığım ders ;
YanıtlaSilçadırı mümkün olduğunca su kaynaklarından uzak kurmak gerektiği.Allah korusun başka su kaynağı olmaması durumunda vahşi hayvanlar veya kötü insanlar su ihtiyaçlarını gidermek için geldiklerinde göz önünde olmamakta fayda var diye düşünüyorum.Bilmem çok mu abartıyorum
saygılar...
Mehmet Bey, dört ayaklılardan değil ama iki ayaklılardan korkalım. İyi bir kamp yerinde, yemek yapmak, çamaşır yıkamak, duş almak ve içmek için bence su olmalı. Benim bildiğim siz hayvana zarar vermediğiniz ve hayvanlar sizi tehdit olarak görmediği sürece çok istisnai durumlar hariç hayvanlar size zarar vermez; ancak söz konusu insan ise işte onun ne yapacağı hiç belli olmaz.
Sil