Yol Sana Öğretir



lk şehirler arası turumdan önce hayatımda bir defa bile patlak lastik yamayan bir adam değildim. İlk patlak olayı vuku bulunca, bir işi ilk defa yapacağım için heyecanlanmış, yeni bir tecrübe edineceğim için sevinmiştim. Yama takımını ve pompayı çıkarmış, patlak noktayı bulmuş, becerebildiğimiz kadar yamamıştık. İş, iç lastiği şişirmeye gelince bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamamız fazla zamanımızı almamıştı. Bendeki pompa ince uçlu siboplar içindi ve Arif’in bisikletinin geniş uçlu sibop deliğine uymuyordu; bastığımız hava olduğu gibi dışarıya kaçıyordu. (Çok sonraları öğrendik; pompanın ucu ters çevrilirse, pompamızın kalın uçlu sibopa sahip olan iç lastikleri de şişirebildiğini, bir sorunu çözebilmenin tek bir yöntemi olmadığını ve yolun iyi bir öğretmen olduğunu.)

Yine ilk uzun turda, bir ara yol arkadaşım Arif, eldivenlerinin elinde çok garip durduğunu, eldivenlerle rahat hissetmediğini söyledi.

-Abi bunun sert tarafı avuç içine mi gelecek acaba? Seninki nasıl?
-Sert tarafı elin dışına gelecek abi. Benimki de öyle.

(Jelli kısmın-sert tarafın-, titreşimlerden dolayı oluşan ağrılara karşı el ayasını koruduğunu, o zaman ikimizin de eldivenleri ters giydiğini yine çok sonraları öğrenecektik.) Bazen eldiven giymeyi bile yolda öğrenirsiniz işte.

İlk tura çıkmadan önce, internet araştırmalarım sonucu şekillenen bir ihtiyaç listesi yapmıştım. Ekonomik nedenlerden dolayı, listemdekilerin bir kısmını almayı ertelemiştim. Okuduklarımın neredeyse tamamı birbirine benziyor ve kilometre saati, bisikletin olmazsa olmazı gibi sunuluyordu. Bu nedenle ertelenmiş ihtiyaç listemin başlarında kilometre saati de vardı. Yola düştükten sonra, hızımın ne olduğunu, ne kadar kilometre yaptığımı zerre kadar merak etmemiştim. Yol olsun yeterdi. Bir kilometre saatine gerçekten ihtiyacım olmadığını yolda anladım. Yola bakışınız, yoldayken değişir, şekillenir.

Yolda hiç yağmura yakalanmadan önce, yağmur yağarsa ve sığınacak bir yer bulamazsam, ıslanıp hasta olursam diye korkardım; ta ki bir gün şiddetli doluya yakalanıp, sığınacak bir yer bulamayıp, donuma kadar ıslanana dek. Ondan sonra yolda ıslanmanın o kadar da kötü bir şey olmadığını, sonsuza kadar ıslak kalma ihtimalimin olmadığını öğrendim. Islak kıyafetleri, kurularıyla değiştirmenin verdiği haz anlatılmazdı. Bazen, gerçeği yolda görürsünüz.

İlk defa yolda karşılaştığım ve kendisiyle çok kısa zaman geçirdiğim bir insandan ayrılırken sanki onu yıllardır tanıyormuşum ve aslında hiç de ayrılmak istemiyormuşum gibi hissetmeyi yolda öğrendim. Yolda garip şeyler yaşarsınız.

Bir yaylacının anlattığı esrarengiz hikayeden de etkilenmiş olmalıyım ki, yanındaki düzlük alanı beğenip, üç beş sakini olan bir yayla mezarlığın duvarı dibine kurduğum çadırda gece vakti, garip sesler duydum, ürperdim. Sabah dinç ve tek parça olarak uyanınca diriden korkulup, ölüden korkulmayacağını yolda öğrendim.

Bir zirve çıkışında çok dik bir yere aşağıdan bakınca, burayı yürüyerek bile çıkamayacağımı düşünmüştüm. Deneyip, yüklü bisikletle geçtikten sonra, kendi kendime "Zor vardır; imkansız yoktur." diye söylendim. Mücadeleyi ve sabrı öğrenirsiniz. Sınırlarınızı yolda görürsünüz.

Aylardan temmuz olmasına güvenip, bana bir şey olmaz mantığıyla 20 liralık bir uyku tulumuyla yola çıkıp, 2500 metrede soğuk bir gece geçirmemden dersler çıkardım. Bazen, bazı şeylerin önemsenmesi gerektiğini yolda öğrenirsiniz.

Yol öğretmeye devam edecektir, biz öğrenmeyi istersek ve yol burada yazılanlardan ibaret değildir. Bu yazıyı yazanın ve bu yazının, size yolu öğretmek gibi bir iddiası katiyen yoktur. Herkesin yolu başka başkadır. Yolu anlayabileceğiniz en doğru yer, kendi yolunuzdur.

Çok uzun oldu, azı ve özü şudur:

"Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında… 
Çay var içersen, 
Ben var seversen, 
Yol var gidersen…"
 ( Bu 4 dize alıntıdır)

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık sevgili hocam çok güzel özetlemişsin.önemli olan yolun nereye gittiği değil, yolda olabilmek...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız