Hac Yolunda(KİTAP)

"Kadın olsun, kitap olsun; cildine aldanılmayıp içindekilere bakılmalıdır." gibi bir çok özlü sözü bulunan Cenap Şahâbeddin'in, bazılarına göre edebiyatımızın ilk edebi seyahat kitabı olan Hac Yolunda isimli kitabını gezi kitapları bölümünü karıştırırken buldum ve hemen aldım. Cildine aldanmışım.

İnşallah, günün birinde bisikletle hacca gideceğiz ya; Cenap Şahâbeddin hacca nasıl gitti? Hangi yoldan gitti? Hac yolunda hangi hislerin ikliminde yaşadı? O günlerde Harameyn nasıldı? Yazar kendi içinde bir şeytanın varlığını hissetmekte miydi? Cemrelerde bu şeytanı taşlamış mıydı? İçine baktığımda bunları Hac Yolunda kitabında görebileceğimi düşünüyordum. Kitabın başlarında içime bir kuşku düşmedi değil; acaba yazar başka bir yere mi gidiyor diye. Kitabın ortalarına geldiğimde, artık yazarın hacca gitmekte olmadığından emindim. Önsöze baktığımda Cenap Şahâbeddin hacca gitmekte olduğunu değil, sağlık müfettişi olarak Cidde'ye gönderildiğini; İstanbul'dan Cidde'ye uzanan 
1896 yılındaki bu yolculuk sırasında, seyahat ettiği vapurdaki ve mola verdiği yerlerdeki gözlemlerini okumakta olduğumu gördüm.

Yazar Cidde yolunda, yaşadıklarını, gördüklerini hissettiklerini Hac Yolunda'da kusursuz bir şekilde anlatmış. Hac yolunda'da Mekke, Medine, Arafat, Müzdelife, hac, hak getire. Hac Yolunda, hac yolculuğunu, haccı anlatan bir kitap değil. Muhteşem tasvirlerden oluşan, bir gezi mektupları kitabı. Hac kelimesini, kitabın kapağı dışında, başka yerinde pek göremeyeceksiniz; ama kitaptaki tasvirler beni kendimden geçirdi, mest etti. Bazı tasvirler var ki; bunların güzelliğini tasvir edemeyeceğim. Bir kaçına bakalım isterseniz.
...
Birden bire bakışlarımız karşımızda oturan üç mahluka yöneldi. Orada karşımızda oturmuşlardı. Taze kadın konuşan bir mumya halinde olan kaynanasıyla, şaşı, çirkin kocası arasında layık olduğu yerden, layık olduğu çerçeveden düşmüş, iki eski mobilya arasında yüzyıllardır tozlara karışmış bir nefis tabloydu. Bu halini hissediyor, silkinip o tozların dünya güzeli tazeliğini bir yıkıntının gölgesi içinde bırakan o tozların altından kurtulmak istiyor; bulunduğu konumdan eni konu utanıyor, güzel kanatlarını açıp kendisine yakışan yere yükselmeyi diliyordu. ...
...
Öteki kaynana -seksen yılın altında altında ezilmiş, buruşmuş, kaslı bir paçavra halini almış olan kadın- yüzünü gülümseme büklümleriyle bir elma kurusu gibi buruşturyor, hep kapalı gibi duran küçük , minicik gözlerini, kapakların sonsuz kırışıkları arasında bütün bütün kaybediyordu. ...
...
Beriki koca, veremli göğsünü kürklü bir paltoya sarmış, gözlerinin şaşılığını koyu mavi bir çift gözlük arkasında saklamıştı. Hayat ağacını kemirip duran hastalık kurdu, bu neşesiz delikanlının yanaklarını çökertmiş, dudaklarını soldurmuş, noynunu inceltmiş, ellerini iskelet haline getirmiş, boğazına sık sık tekrar eden bir öksürük hediye etmişti. ... Hac Yolunda/Cenab Şahâbeddin

Daha fazlası Hac Yolunda'da. Son olarak "Kadın olsun, kitap olsun; cildine aldanılmayıp içindekilere bakılmalıdır./Cenap Şahâbeddin"

Yorumlar

  1. Bir kitaplıkta, bende de olan ve çok sevdiğim bir kitabı görünce ne kadar da mutlu oluyorum. Her Yere Uzak Topraklar böyle bir kitap.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Henüz okuyamadım; ama kitabın içindeki fotoğraflar muazzam ve davetkar görünüyor.

      Sil
    2. O zaman bir adım daha atıp aynı yazarın İzlanda Yolcusu kitabını da tavsiye edeyim.

      Bütün gezginlerin okumasını isterim o kitabı. Ancak bazı kitaplar var ki, gezdikten sonra bunları yazıya döküp paylaşan insanların kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum. Ömer Bozkurt'un kitapları da işte tam böyle.

      Sil
    3. Her Yere Uzak Topraklar için daha fazla beklememeliyim ve İzlanda Yolcusu'nu da en kısa zamanda edinmeliyim o zaman. Teşekkürler. Selamlar.

      Sil

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız