Huser-Yukarı Kavrun (Kaçkarlar'da Tek Başına -2)

Huser Yaylası’ndaki çadırımdan sabaha karşı başımı dışarı uzattım. Aman Allahım! Nasıl bir yerde gecelemişim ben? Yok böyle bir güzellik. Kaçkar Dağları'nın bütün dorukları sanki karşıma içtimaya dizilmiş. Sağ baştan say desem hemen başlayacaklar: önce Mızraklı “1” diyecek; sonra Kemerli ”2”; Kuşaklı Tepe “3”; … ve Kavrun Tepe “son”. Kaçkarlar 14 tepe, 16 göl, 9 vadi, 48 yayla ile emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım.
İçtimaya çıkmayalı ve tekmil almayalı uzun zaman olmuştu. Güzel bir gün beni bekliyor gibi. Bir ara telefondan saate bakasım geldi: ama telefonu dün bindiğim araçta unuttuğum aklıma gelince fotoğraf makinesinin saat ayarlarına girip saatin kaç olduğuna baktım; altıyı on dakika geçmiş olduğunu gördüm. Dışarı çıkıp birkaç fotoğraf çektim. Dışarısı oldukça serin ve rüzgarlı olduğu için çadıra dönüp tulumun içi soğumadan bir süre daha uyumaya karar verdim. Tulumun içine girdikten sonra ne kadar uyumaya çalıştıysam o kadar uykum kaçtı. 2 saat kadar tulumun içinde sağa sola dönüp durdum. Tekrar dışarıya çıktığımda rüzgarın aynı hızda devam etmekte olduğunu, havanın daha sıcak olduğunu gördüm. Karadeniz tarafında sis var gibi; ama hava burada oldukça açık. Çadırın dibine oturup hayranlıkla etrafı seyretmeye başladım.

Karşıda Hazindak Yaylası ve Pokut sırtları var sanki. Pokut ve Hazindak davetkar bir şekilde tam karşımda duruyor. Dün buraya akşamüzeri geldiğim için görüş mesafem sınırlıydı. Pokut, en çok görmek istediğim yerler arasında. "Birkaç güne kalmaz sendeyim." diye fısıldıyorum karşılara doğru. "Çok geç kalma" diye bir karşılık geliyor hemen.
Acıkan karnımı çikolata ve ekmekle doyurduktan sonra çadırımı ve çantamı topladım. Saat 10’da yola çıkmak üzere hazırdım.

Buradan Avusor’a gitmeyi planlıyorum. Dün araçlarında telefonumu unuttuğum arkadaşların hala Avusor’da olma ihtimallerinin yüksek olduğunu göz önünde bulundurarak başladım yürümeye.

Ben Avusor yolunu aşındırmaya başlamışken; sabah Karadeniz tarafında çok uzaklarda bulunan duman hızlı bir şekilde Kaçkarların tüm vadilerini doldurmaya başladı. Önce vadi tabanına gelen sis ardından tepelere doğru hareket ediyor. Ben Avusor yoluna iniyorum; sis yukarı çıkıyor. Sonunda yolumu yarılamışken bir yerlerde karşılaştık. O andan itibaren önümdeki yolun sadece 5 metresini görebiliyordum. İyi ki yoldan gidiyorum. Huser’de karşılaştığımız bir yaylacının bahsettiği patikayı kullanmış olsaydım bu yoğun siste kesin kaybolurdum. Elimde ne bir GPS, ne de kaybolduğumda acil arama yapabileceğim bir telefon var. Şu anda Kaçkarlar'ın tüm vadilerinde yaylalarında, derelerinde, tepelerinde yoğun bir sis var. Göz gözü görmüyor; her taraf bembeyaz. Dün gün boyu ve bu sabah sekiz ana ve ara yönde birbirinden farklı sekiz muhteşem manzara vardı. Şu an her taraf aynı.

Huser’den Avusor yoluna inene kadar hiç araçla karşılaşmadım. Görüş mesafem çok kısa olduğu için yürümek pek de eğlenceli olmamaya başladı. İnşallah buradan Avusor’a çıkan bir araç bulabilirim. Aşağıdan Avusor’a doğru yürümekte olan bir çifti yanıma gelene kadar bir süre bekledim.  Ayder’de otelde kalıyorlarmış; aşağıda bir noktaya kadar araçlarını çıkarabilmişler; Avusor’a yürümektelermiş. Ayder’den buraya gelene kadar aşağı inen Hollanda plakalı bir Audi görüp görmediklerini sordum. Görmemişler. Daha erken bir saatte aşağı inmiş olma ihtimali de var; ama İnşallah araç hala Avusor’dadır. Bu çiftle kısa bir süre birlikte yürüdükten sonra ben hızımı artırıp öne geçtim.

Yolun kalan kısmını Avusor’a çıkan bir araçla tamamlama hayalleri kurarken hemen arkamda bir araç belirdi. Durdurmak için el kaldıracakken cama yapışmış bir çocuk yüzü görünce yıkıldım. Araç yanımdan geçerken 15’e kadar sayabildim aracın içindekileri. Aşağıda karşılaştığım çift de binmiş araca. İsteseydim beni de sığdırabileceğinden eminim istiflemeyi yapan kişinin; ama çok fazla bir yolum kalmadı. Yürümeye devam. Yoruldum mu? Kesinlikle hayır. Şu anda her taraf yoğun sis altında olduğu için yürümek dün ki kadar zevkli değil.

Huser’den çıktıktan yaklaşık 2 saat sonra Avusor’a vardım. Dün binip, içinde telefonumu unuttuğum aracı buldum; ama aracın sahibi arkadaşlar yok. Çok şükür araç burada; yoksa boşuna çıkmış olacaktım.

Göle çıkan bir grup varmış; araç sahibi arkadaşlar onlarla birliktedirler diye düşündüm. Kahvede olduğumu belirten bir notu aracın sileceğine iliştirip kahveye geçtim. Kahvede göle çıkan gruptan zorlandıkları için ayrılan birkaç kişiyle birlikte yolda karşılaştığım çift var. Çift göle çıksak mı çıkmasak mı diye düşünüyor. Sisten dolayı yolu kaybeder miyiz diye endişeliler. Onlara dün çekmiş olduğum fotoğrafları gösterdim. Sonunda göl ile yayla arsındaki dereyi takip ederek göle çıkmaya karar verdiler. Bir de Dobe Yaylası’nda dün karşılaştığımız çok konuşan ama hoş konuşan amca da burada. Beni tanımadı, dün ettiğimiz muhabbeti (Bursa’daki Rizelileri, akrabalarının pastanelerini vs.) tekrarladık.

Çok geçmeden gölden inen birkaç kişi girdi içeri. Göle çıktıklarında sis henüz göle ulaşmamışmış; ama şu anda gölde de burada olduğu gibi yoğun sis varmış. Görüş mesafesi çok kısa olduğu için şu saatten sonra göle çıkmak çok da mantıklı değil diyorlar. Bence haklılar.

Bir süre sonra, dün araçlarına bindiğim iki arkadaştan birisi-Davut- elinde telefonumla içeri girdi. Akşam fark etmişler unuttuğum telefonu. Ben Avusor’a gelmeseymişim; onlar Huser’e gelecekmiş. Bu coğrafyada, özellikle tek başına yapılan yolculukta telefon çok şey demek. Çok şükür kavuştum. İş inada bindi. Daha uzun yıllar kullanacağım bu telefonu, ey akıllı telefon lobisi.

Osman ve Davut buradan Ayder’e inecekmiş. Onlarla birlikte Kavrun yoluna kadar inmeye karar verdim. İndikten sonra en azından Galer Düzü’ne kadar yürürüm; belki orada çadır kurarım.

Birer bardak daha çay içip Davut ve Osman’la birlikte Ayder’e doğru yola koyulduk. Aracın radyosundan Kazım Koyuncu’nun yanık sesi geliyor. “Oy dumanlar, dumanlar hep dağlari sardunuz.” diyor. Türkünün bu coğrafyaya ait olduğu ne kadar da belli. Sanki hemen şuracıktaki sedir ağacının altına  oturmuş da yakmış, türküyü yakan. Evet aynen öyle oldu; dumanlar her yeri sardı hem de çok kısa bir sürede.

Yukarı Kavrun yoluna inince ben araçtan indim. Osman ve Davut Ayder’e doğru devam etti. Sırtladım tam eşek ölüsü ağırlığına yakın çantamı; Galer Düzü’ne kadar sisler arasında yürüdüm. Burada 3-5 derme çatma kahvehane var. Bunların birisine oturup demli bir çay içtim.

Sonra bu siste yürümek pek işime gelmediği için gelen bir minibüse atlayıp erken bir saatte Yukarı Kavrun’a vardım.

Yukarı Kavrun’da elimde fotoğraf makinem yürürken bir yaylalı kendisini fotoğraf çekmem için evine davet etti.

Beni eve davet eden Volkan burada anası ile birlikte yaşıyorlarmış. Bir de yayla evinin içinde, sobanın altında ısınmaya çalışan iki sarı civcivi var. İsimleri var mı diye sordum. Yokmuş; ama Volkan cicişler diyormuş her ikisine de. Fotoğraf çektikten sonra çektiğim fotoğrafların çıktısını  göndermek için Volkan’dan adresini istedim. Adresi yazmak için kalem kağıt elimde bekliyorum.

Ben: “Evet Volkan söyle.”
Volkan: “Volkan T. Çamlıhemşin Rize.”
Ben: Bu kadar mı?
Volkan: Bu kadar
Ben: Kolaymış, yazmama gerek yokmuş.
Ne olacaktı. Çamlıhemşin denilen yer  1300 nüfuslu bir yer. Postacının herkesi tanıması çok normal.

Çayımızı içtikten sonra dinlenmek için Kavrun Tepe’den beri kopup gelen derenin kenarına kurmuş olduğum çadırıma çekildim.  Çadırda şu an okumakta olduğunuz notların bir bölümünü yazdım. Akşam kahveye geçtim.  Bir çayla birlikte kağıt, kalem isteyip kaldığım yerden seyyahın günlüğünü yazmaya devam ettim. Yatsı vakti gelince camiye, camiden de yatmak için çadıra geçtim. Evi aramak için telefonu açtım; ama buradan avea çekmiyor. Galiba Türksel çekiyormuş.
Yukarı Kavrunda 2.Gün
Gece boyunca yağmur yağdı. Öküz çayırından beri akıp gelen sularının çağıltısına çadırıma düşen yağmur damlalarının pıtırtısı güzel bir ninni oldu benim için. Sabah saat 6’da başımı çadırdan dışarı uzattığımda dün ki kadar olmasa da  yine yoğun bir sis vardı. Derenin diğer tarafındaki yamaçtaki Yukarı Kavrun’un evlerini görebiliyorum; ancak daha ileride ne olduğu büyük bir muamma benim için.   Eğer sis dağılırsa daha ilerisini de görebileceğim ve yağmur yağmazsa buradan 2 saatlik yürüyüş mesafesindeki buzul göllerine yürüyeceğim.

Bir umutla saat 9.30’a kadar çadırda bekledim ama dağılmasını beklediğim sisin durumunda bir değişiklik olmadı. Bunun üzerine kahvaltı yapmak ve çay içmek üzere kahveye gitmeye karar verdim. Çadırdan karşı taraftaki kahvehaneye giderken yağmur geliyorum demeye başladı. Kahvehaneye oturdum ve çayımı yudumlamaya başlamışken saçaklardan akan sular bir şelaleyi andırıyordu.

Çayımı yudumlarken bir taraftan da notlarımı alıyorum. Büyük şehirlerde yapacak o kadar çok işimiz var ki en güzel iş olan yazmaya vakit bulunmuyor. Çok şükür ki benim şu anda yazmaktan başka yapacak bir işim yok.
Yukarı Kavrun’un kahvesinin bir köşesinde iki ihtiyar tavla oynuyor. Birisi oyundan çok memnun olacak ki arada bir “Oy dağların dumanı…” diye mırıldanıyor. Başka bir ihtiyar da sessiz bir şekilde oyunu takip ediyor.

Bu arada yağan yağmur daha şiddetli bir şekilde devam ediyor. Sabah sise rağmen göllere yürüsem mi diye düşünmüş, yola çıkmamıştım. İyi ki çıkmamışım.
Cam kenarındaki tavla maçı devam ediyor. Arada bir “Oy dağların dumani…” diye mırıldanan amca şimdi taşları daha sert vuruyor ve artık “Cehennemin dibune cit.” diyor. Yazmayı bırakıp ara ara kapıya kadar çıkıp, yağmuru ve dumanlı dağları seyrediyorum. Bir süre kapıda durduktan sonra masama dönüp defterimi karalamaya devam ediyorum.
Ara sıra ıslanmış ve üşümüş birileri giriyor içeri. Hemen sobanın etrafına oturup ısınmaya ve kurunmaya çalışıyorlar. Temmuz ortasında soba başında ısınmaya çalışmak garip geliyor bana.

Kahvede otururken eski tarihli birkaç Karadeniz Gazetesi’ni hatmettim. Gazetelerin birkaçında kaza kurşununa kurban gitmiş gencecik insanların haberleri var. Bu bölgeye geldikten sonra her yerde büyük küçük herkesin zevkine(!) silah attığını gördüm. Silahlar sussun, insanlar kendilerine başka zevkler bulsun, hayatlar solmasın.

Kahvede birkaç yaylacı ile ev yapımı tadında, yapmacıktan uzak sohbetlerimiz oldu. Her yıl Haziran ayının başında Yukarı Kavrun’a çıkan 76 yaşındaki Pazarlı Mehmet Ali Amca Kaçkar’ın zirvesine 7 kez çıkmış. Ona bu alemde King Of Kaçkar diyorlarmış. Dağcılık ve kampçılık hakkında 3-5 tüyo verdi bana. Artık yaşlandım, Kaçkar’a çıkamıyorum; ama arada bir göllere kadar çıkıyorum diyor. Göllere çıkabiliyorsan sen daha gençsin dedim. Hoşuna gitti, güldü.

İkindiden sonra dün rahmetli olan teyzenin namazı kılındı, caminin yanındaki çoğu eski mezarlardan oluşan mezarlığa defnedildi. Evlatlarına beni Yukarı Kavrun’a defnedin diyormuş. Yolculuğu kışın olsaydı, bu isteğini yerine getiremezlerdi. Allah'ın sevgili kuluymuş ki son bir defa burayı görmüş ve bu toprağın bağrına emanet edilerek isteği yerine getirilmiş.

Akşam Türkiye-Fransa 20 yaş altı futbol maçını seyrettik. Gençler pek tat vermiyor. üç gol yiyince masadan kalkıp çadıra döndüm. Uyku yavaştan gelmeye başladı. Eğer yarın uyandığımda sis olmaz ise göllere çıkacağım. Aksi durumda öğleye kadar sisin dağılmasını bekleyeceğim. Sis öğleye kadar dağılmaz ise Yukarı Kavrun Yaylası'na elveda diyeceğim. Yarın ola hayır ola.
Huser Yaylası ve 88 yıldızlı Babi Resort Otel



  Huser Yaylası'ndan Hazindak Yaylası
  Huser Yaylası






 Huser Yaylası






 Çeymakçur Vadisi


 Huser'den Avusor yoluna inerken...






  Huser'den Avusor yoluna inerken...










  Huser'den Avusor yoluna inerken...






 Avusor Yaylası


İçinde telefonumu unuttuğum araba burada; ama Osman ve Davut yok.
 Yukarı Kavrun Yaylası


  Yukarı Kavrun Yaylası
  Yukarı Kavrun Yaylası'nda Volkan'ın cisişleri
  Kahvehanede not alırken
  Yukarı Kavrun Yaylası




Kahvehane








İlgili Yazılar

Ayder-Avusor-Huser (Kaçkarlar'da Tek Başına 1)
Huser-Yukarı Kavrun (Kaçkarlar'da Tek Başına -2)
Kavrun- Ayder- Hazindak- Pokut- Çamlıhemşin (Kaçkarlar'da Tek Başına -3)
Kaçkarlar'da Tek Başına-4  (VİDEO)
Kaçkarlar'da Tek Başına (ROTA)

Yorumlar

  1. Adsız7/18/2013

    kardeşim eline ayağına yüreğine sağlık. diyecek bir şey bulamıyorum. gönülden tebrikler...

    YanıtlaSil
  2. Ali Hocam tebrikler
    yaylaların altını üstüne getirmişsin

    YanıtlaSil
  3. Haziran sonu Hopa'dan yürüyerek tüm Karadeniz, Ege ve Akdeniz'i geçmeyi düşündüğüm seyahatime başlayacağım.
    Yazdıklarınız ve fotoğraflar bir kaç konuda içimi rahatlattı. Çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Adsız4/04/2016

    burayı bisikletle turlayabilir miyim ?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız