Mestia-Zugdidi ( Gürcistan Bisiklet Turu-10)


Bugün Türkiye’de ve Gürcistan’da günlerdir birlikte pedalladığım yol arkadaşım Orhan Abi ile yollarımız ayrılacak. Benim Türkiye’de hemen halledilmesi gereken birkaç işim olduğu için ara vermeksizin yola devam etmem gerekiyor. Orhan Abi’nin acelesi yok. İki ya da daha fazla gün Mestia’da kalıp etrafı gezecek. Bu arada dinlenmiş olacak tabi. Günlerdir ara vermeden yoldaydık.
Son iki gün fazlasıyla efor sarfettik ve çok yorulduk. Bu ara ona iyi gelecek. Fakat benim önümde bu gün alınması gereken Zugdidi’ye kadar 138 kilometrelik yol var. Bu kadar yolu alabilir miyim bilmiyorum; fakat en azından almaya çalışacağım.

Daha önce bir günde daha fazlasını almıştım; fakat söz konusu bisikletle yol almak olunca yolun, havanın ve rüzgarın durumu çok önemli. Zamanım olsa birkaç gün kalabileceğim yerdi Mestia. Turizmin etkisiyle hafiften otantik doku zarar görse de kesinlikle Gürcistan’ın görülmesi gereken yerleri listesinin üst sıralarında yer alıyor. Tarihi evleri, savunma kuleleri, gürül gürül akan buzuldan yeni kopmuş gelmiş soğuk suları, sırtını dayadığı karlı dağları ve daha bir çok özelliği Mestia’yı davetkar kılıyor.
Sabah kalkınca paçaları sıvayıp bahçesinde çadır kurduğumuz pansiyonun yanından akan derenin berrak suları içine daldık. Dün akşam kendi banyomuzu yapmıştık. Sıra canavarları banyo yapmaya geldi. Son iki gündür geçtiğimiz yollar çok bozuktu ve yer yer derelerin ve çamurlu suların içinden geçmiştik. Bunun sonucunda da bisikletlerimiz toz toprak içindeydi. Derede yıkandıktan sonra bir parladı, bir açtı, kendine geldi canavarlar. İnsan kendisi temizleniyor ve yol arkadaşının kirli olmasına gönlü razı olamıyor işte. Ne yapalım!

Bisikletimi temizledikten sonra çadırımı topladım. Heybemi ilk günkü kadar temiz ve pak bisikletime yükledim. Orhan Abi ile bu turda birlikte yaptığımız son kahvaltımızı yaptık. Ona ancak bir çay demlemeye yetecek kadar kalan ispirtoyu teslim ettim. İspirto az kaldığı için bendeki çayı ve şekeri istemedi; kullanamayacağını düşünerek. Ben bunları başka turlarda kullanmak için eve götüreceğim.

Kahvaltıdan sonra Orhan Abi ile vedalaştık. Günlerdir birlikte yol almıştık Orhan Abi ile. Daha önce kendisiyle iki günlük bir Uludağ turunda birlikte pedallamıştık. Yani birbirimizi çok iyi tanımıyorduk bu turun öncesinde. Bisiklet bizi yollarda bir araya getirdi; başka insanları, başka coğrafyaları ve de başka coğrafyalarda birbirimizi tanımamızı sağladı. Bu tür yolculuklar en başta eğlence ve heyecan için yapılır ama yapılması zorluklar içerir. İnsan zorluklar karşısında değişir ve karşısındaki insanı gayri ihtiyari kırabilir. Biz günlerce birlikte yol aldık. Çok güzel bir ülkede çok güzel yerlerden geçtik ve birbirimizin kalbini hiç kırmadık. Sanırım en güzeli de bu oldu.
Artık yalnız bir şekilde güzel bir asfalta sahip yolda pedallamaya başladım. Dünden farklı olarak bu gün asfalt bir yolda bisiklete biniyorum; fakat yol yine dünkü ve önceki günler gibi harika manzaralara sahip. Yol boyunca karlı dağları, yeşil vadileri, yayla evlerini, köyleri ve savunma kulelerini fotoğraflamak için defalarca durdum. Derin vadilerden, her yerinden tepeme toprak rengi sular akmakta olan zifiri karanlık tünellerden geçtim. Bazı tüneller sadece kayalar oyularak yapılmış. Bu tüneller benim için ilginç olduğu kadar korkutucu da.

Yolun bir tarafında gürül gürül akmakta olan bir nehir sanki bana yol arkadaşlığı yapıyor ama galiba o benden daha hızlı. Bir tarafımda da sürekli dik bir yamaç oluyor. Bu yamaçlardan yol üzerine sürekli irili ufaklı taşlar düşüyor. Yolun bir yerinde yol üzerine oldukça fazla kaya düşmüş. O anda orada bulunan işçilerin uğraşları bunun çok taze bir olay olduğunu düşündürüyor bana. İşçiler yolu ancak bir araç geçecek kadar açabilmiş. Buna rağmen yol üzerinde geçişi zorlaştıran oldukça büyük bir kaya yatmakta. İşçilerle işaretlerle konuşmaya çalışıyoruz. Bana dinamit kablosunu gösteriyorlar. Bam,güm gibi sözcüklerle kayayı patlatacaklarını anlatmaya çalışıyorlar. Bu yol tüm tehlikesine karşılık muazzam güzelliğiyle beni yolcusu olduğuma sevindirdi.
Mestia’dan bu yana sürekli nehrin sağından gidiyordum. Elimdeki haritaya göre bir yerde nehrin karşısına geçmem gerekiyor ama tam olarak nerede karşıya geçmem gerekiyor bilmiyorum. İnşallah bir tabela ya da yolu sorabileceğim ve doğru cevap alabileceğim birileri ile karşılaşırım. Bir süre sonra gerçekten de yolun karşı tarafına bir köprüyle bağlanılıyor fakat gözlerim, karşıya geçtiğim takdirde Jvari’ye ya da Zugdidi’ye ulaşacağımı anlatan bir tabela göremediği için köprüden karşıya geçmeyip yine nehrin sağından yoluma devam ettim. Nehrin sağından devam ederken yolun asfalt kalitesi bir süre sonra ciddi bir şekilde bozuldu. Oysaki Mestia’dan bu yana kullandığım 50 kilometrelik yolun asfalt kalitesi oldukça iyiydi. Bilgilerime göre Zugdidi oldukça büyük bir yerleşim yeriydi. Dolayısıyla Mestia-Zugdidi arasında çok güzel bir yol vardı. Benim henüz ancak yarısını kat ettiğim bu yolun birden bire bozulması hayra alamet değildi. Tüm bunları düşünürsek yanlış yola sapmış olabilirim. Belki de bir süre önce görmüş olduğum köprüden karşıya geçmiş olmam gerekirdi. Neyse biraz bekleyeyim. Nadiren de olsa yoldan araç geçiyor. Eğer birileri gelirse yolu sorarım. İnsanlar İngilizce ya da Türkçe bilmeseler bile gideceğimiz yeri söylediğimiz de hemen yardımcı olmaya çalışıyorlar ve işaretle bize nereye gitmemiz gerektiğini gösteriyorlar.
Bir süre hem dinlenmek, hem atıştırmak hem de bulunduğum yoldan geçecek bir araca doğru yolda olup olmadığımı sormak amacıyla beklemeye başladım. Dinlendim, bir şeyler atıştırdım; fakat yolumun doğru olup olmadığını sorabileceğim herhangi bir araç gelmeyince köprünün yanına döndüm. Bir süre önce görmüş olduğum köprüden karşıya geçip nehrin solundan pedallamaya başladım. Sanırım artık doğru yoldayım. Birkaç kilometre gitmeme rağmen yolun kalitesi hala aynı. Birilerini bulsam da doğru yolda olduğumu teyit ettirsem diye düşünürken önüme küçük bir köy çıktı. Yol kenarında ufak bir bakkalda bekleyen yaşlı bir kadına “Zugdidi” dedim. Bana eliyle devam etmekte olduğum istikameti gösterdi. Böylelikle doğru yolda olduğum teyit edilmiş oldu. Gözlerim marketteki Türk malı gıda ürünlerine takıldı. Ben de 3 adet Ülker metro ve bir de Hazal marka bisküvi aldım adres sorduğum yaşlı bakkal sahibinden. Ülker’i biliyoruz da Hazal diye bir marka varmış ve adamlar yurt dışına açılmış; bu dağ başındaki köye benden önce ulaşmış arkadaş! Çok takdir ettim doğrusu! Tabi bu ürünler buraya bavul ticaretiyle geliyor; orası ayrı mevzu!

Bu köyden sonra gün boyu yanımda bana yol arkadaşlığı yapan nehrin sularının biriktirildiği Enguri Pool (Barajı)’na ulaştım. Bu Gürcistan’da görmüş olduğum debisi, durumu baraj yapmaya müsait olan sayısız akarsuya rağmen görmüş olduğum ilk baraja benzeyen baraj. Daha önce nehrin önü kesilerek oluşturulmuş derme çatma, basit birkaç elektrik üretim tesisi görmüştük. Ülkede fazla baraj olmamasının sebebi nüfusunun sadece 5 milyon ve sanayisinin de fazla gelişmemiş olması. Bu sebepler elektriğe olan ihtiyacı en az seviyeye indiriyor.

Barajın bulunduğu bölgede oldukça güçlü bir rüzgar var. rüzgar o kadar güçlü ki birkaç defa düşme tehlikesi yaşadım. Baraj boyu ilerlerken yine karanlık, tepesinden sular akmakta olan birkaç tünelden geçtim. Tünelin içinde göz gözü görmüyor. Sadece tepeden düşen suyun sesi duyuluyor. Tünelin tepesinden akan çamurlu sulardan korunmak için oldukça fazla mücadele etmeme rağmen çok da başarılı olamadım. Tünelden çıktığımda Mestia’da günler sonra yıkamış olduğum kıyafetlerim çamur lekeleri içindeydi. Erken davranmışız; eve varınca yıkamak varmış. Ancak yarım gün temiz kıyafetle yolculuk yapabildim. Barajdan bir müddet sonra artık bir Gürcistan klasiği haline gelen müthiş güzellikte bir şelaleyle karşılaştım ansızın. Bu ülke böyle. Her köşeyi döndüğümüzde ağzımızı sonuna kadar açan doğal bir güzellikle karşılaşıyoruz.
Şelaleden sonra yanımdan Türkiye-53- plakalı bir araç geçti. Yanımdan geçen bu araç Tiflis yolunda gördüğüm tırlar dışında, gördüğüm tek TR plakalı araç. Ne amaçla buradalar, nereyi gördüler, nereye gidiyorlar; merak ettim doğrusu. Bir süre sonra baraj kapaklarının bulunduğu bölgeyi gösteren bir tabelayı görünce sağa sapıp 200 metre kadar gittim. Baraja hakim bir noktaya varınca biraz önce yanımdan geçen TR-53- plakalı aracın da orada olduğunu gördüm. Aracın arka kapağı açılmış, üç portatif sandalyeye biri erkek üç kişi, beş çayı modunda oturmuş, bir şeyler içiliyor. Selam verdim, hemen davet edildim. Çay, neskafe ve oralete kadar sayılan bir çok çeşit arasından neskafeyi seçtim. Aracın arkasında bu kadar çok içecek çeşidi, çadır, piknik tüpü gibi envai çeşit malzeme var. Aracın sahibi 45 yaşında Ordulu maden işçisi bir abimiz. Rusyaya gitmiş, Gürcistan’a daha önce bir çok defa gelmiş, gezmek istediği yerlerin yapmak istediklerinin olduğunu söylüyor. İki Gürcü bayan arkadaşı ile Mestia’dan geliyorlarmış. Mestia’da bir gece pansiyonda kalmışlar, kişi başı 35 Lariden. Bu akşam Poti’de sahile çadır kuracaklarmış. Ordulu, Gürcistan’da gezmek amacı ile bulunan benim gördüğüm ilk Türk. Onlar da gelirken beni görmüşler ve Türk olduğuma hiç ihtimal vermemişler. Sözün özü; yollarda daha fazla Evliya Çelebi torunu görmek istiyoruz. İkram ettikleri içecek, gönülden yapılan üç beş kelam için bu ekibe teşekkür edip yola devam ettim. Bir müddet sonra bir araç beni Türk usulü selamlayıp uçtu gitti kendi yolunda.
Vakit ikindiyi geçti. Konaklamak için bir yer bulmam lazım. Barajdan sonraki bir kasabadan ekmek ve yoğurt alıp 28 kilometre ilerideki Zugdidi’ye hava kararmadan önce varmak için var gücümle pedala bastım. Zugdidi’den önce çadır kurmaya müsait alanlar bulduysam da yoluma devam ettim. Zugdidi’ye vardığımda artık hava iyice kararmıştı. Bir bakkaldan kavun alıp şehir dışına doğru sürdüm canavarı, çadır kurabileceğim bir yer bulabilmek umuduyla. Yarım saatlik bir sürüşten sonra yol kenarındaki birkaç evin arkasındaki çayırlık alanı gözüme kestirip çadırımı kurdum. Burası deniz seviyesine yakın bir yükseklikte ve son iki güne göre çok sıcak. İki gece önce karların üzerinde bir yerdeydim. Ne oldum değil; ne olacağım demek gerekiyormuş. Bir de adamın canına okuyan sivrisinekleri hesaba katınca bana karnımı doyurup hemen çadıra girmek düşer. Zaten çok yoruldum. Bisikletimi hemen çadırımın yanındaki elektrik direğine kilitleyip çadırıma girdim. Yorucu bir gün olmasına rağmen 138 kilometreyi devirip müthiş yerlerden geçtim. Güzel bir gündü. Yarın Batum’a kadar pedal basacağım. Batum, Gürcistan bisiklet Turu’mun son durağı olabilir. Batum'da Eyüp Hoca (biraderin arkadaşı) ile buluştuktan sonra programımı yeniden şekillendireceğim. Yarın ola hayır ola.

İlgili Yazılar

Yorumlar

  1. Aliciğim görüyorum ki internetin bağlanmış hayırlı olsun. Enguri barajından önce Kazbegiye giderkende büyük bir baraj gölünün yanından geçmiştik. Tüneller dediğin gibi çok karanlıktı. Hele bir tanesi uzundu da ve oradan geçerken sadece ilerideki ışığa odaklanıp zifiri karanlıkta pedal çevirirken yolda bir çukur olup tekerlek içine girse yeri öperim diye düşünüp tedirgin olmuştum. Zugdudi girişinde yol sola devan ediyordu. Sağa giden yolsa Abazyaya gidiyordu ve bu bölge için çok tehlikeli diyorlar.
    Seninle birlikte pedal çevirmek çok keyifliydi, her şey için sana çok teşekkür ediyorum, umarım o keyfi tekrar yaşamak şansını yakalarım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Orhan Abi. Her şeyiyle on numaralık bir turdu ve şanslı olan bendim. :)

      Sil
  2. Ali Bey harika yerler gezmişsiniz.
    özendim...
    gezdikçe ,gezmek istenecek yerler
    yalnız ben bu tür gezi anlatımlarında ,satır aralarında, kullanılan donanımlardan da söz etmek gerektiğini düşünüyorum.Yada turun en son anlatımında o turda kullanılan ekipmanlar ve performansları kısa-kısa değerlendirilebilir.Mesela Orhan Bey in çamurlukları pert oldu oralarda bıraktı geldi :)
    Orhan Bey o çamurlukların yerine ne alacak çok merak ediyorum,ya da alacakmı.Sizin ekipmanlarınızı merak ediyorum, mesela mestia da yüksek rakımlarda kullandığınız ekipmanların performasları nasıldı.Kullandığınız lastikler neydi,
    Çadır ,uyku tulumu,giyecekler vs. :)
    Neyse bu konu uzar gider.
    Keyifle takip ediyorum gezinizi ,sırada ne var onu da merak ediyorum.
    Orhan Bey yine rotalar çizmeye başlamıştır diye düşünüyorum

    saygılar...

    Mehmet YAVUZ


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Mehmet Bey. Gezdiğimiz yerlerin büyüsüne kapılmış olmamızdan olsa gerek, bazı ayrıntıları atlamışım. Orhan Abi tura, tur bisikleti ile geldi. Turun bazı bölümleri dağ bisikleti ile daha kolay geçilirdi diyeceğim ama önemli olan geçeceğim diye kararlı olmak. Çamurlu yollarda çamurlukla lastik arasına haddinden fazla çamur sıkışınca teker dönmez hale gelmişti. Çamurluğu çıkarıp atarak bu soruna böyle çözüm buldu. Yolun geri kalanına çamurluksuz devam etti. Heralde yenisini takmamıştır. Çadırım Husky bizam marka 3-4 mevsim bir çadır. Gece boyu süren yoğun yağmurda bile su geçirmedi. Uyku tulumum uyduruk bir tulumdu . Zagari geçidinde yüksek rakımda gecelediğimizde oldukça soğuk bir gece geçirdik ve uyku tulumum oldukça yetersiz kaldı. Yanımdaki bütün kıyafetleri giyerek soğuğa çare buldum. Dolayısıyla önemli olan, mevcut şartların en iyisiyle yola çıkmak. Göç bir şekilde göç yolunda düzülüyor. Malzemeler hakkında ufak tefek bilgiler içeren yeni bir yazıyı yakında yazmayı düşünüyorum. Hatırlattığınız için teşekkürler. Orhan Abi 'nin yine yeni muhteşem planları var. Ben yurt içinde dolaşmayı düşünüyorum önüzdeki aylarda.

      Sil
  3. Ali Hocam bu bisiklet sevgini ve gezdigin yerlerin guzelliklerini bizimle paylastigin icin tesekkurler.gercekten kolay degil tebrik ederim insan yasamis kadar oluyor daha fazla paylasimlarini bekliyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah daha fazlasını yapabiliriz ve inşallah anlatacak bir şeylerimiz olur kardeşim.

      Sil
  4. Ali harikasınız dostluk, özgüven ,kader birliği. Her şey var :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Hakan Abi. O sizin harikalığınız. Biz oralara gitmeyi bile düşünmezken siz oralardan dönüyordunuz

      Sil
  5. Ali sağlıkla bitirdiğiniz bu güzel bisiklet gezisi için sizi tekrar tebrik ediyorum. Anlatımın doğallığı, fotoğrafların güzelliği,Gürcistan'ın doğası ve bakirliği,tüm gezinin bisikletle ve sıfır karbonla yapılmış olması, arkadaşlık ve dostluklar, daha ne diyim, yolunuz açık olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vakit ayırıp değerlendirdiğin için Teşekkürler Coşkun Abi. Selamlar.

      Sil

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız